https://nousacademyjournal.org/index.php/pub/issue/feedNous Academy Journal2024-10-14T12:49:58+03:00Editoreditor@nousacademyjournal.orgOpen Journal Systems<p>e-ISSN: 3023-4417</p> <p> </p> <p><em>Nous Academy Journal</em> <strong>15 Nisan</strong> ve <strong>15 Ekim</strong> olmak üzere yılda iki defa yayımlanan uluslararası hakemli bir dergidir.</p> <p>Derginin hedefi araştırmaya dayanan ve yeni bakış açıları geliştirmeye hizmet eden nitelikli akademik makaleleri araştırmacılara ve ilgili konulara merak duyan okurlara ulaştırmaktır.</p> <p><em>Nous Academy Journal</em> sosyal bilimler çalışmaları metodunu göz önünde bulundurarak özellikle <strong><u>Felsefe, Siyaset ve Din</u></strong> alanlarında yayın yapmayı amaçlamaktadır. Bu alanda yazılan araştırma makaleleri, kitap değerlendirmeleri, araştırma notları ve teknik notlar dergide yayımlanacaktır. Yayın dili Türkçe ve İngilizce’dir. </p> <p>Gönderilen makalelerin her biri editör kontrolünden sonra konunun uzmanı olan iki hakem tarafından değerlendirilecektir. Yayın kurulu hakem raporlarına istinaden makale hakkında karar verecektir.</p> <p><em>Nous Academy Journal</em> yazarlardan herhangi bir <strong>ücret talep etmemektedir.</strong></p>https://nousacademyjournal.org/index.php/pub/article/view/14Seçme Hakkının Evrimi: Sınırlı Oy Hakkından Genel Oy Hakkına2024-08-14T11:50:16+03:00Elif Hafize Bahatbahatelif@gmail.com<p>Yönetim olgusu ilk çağlardan bu yana her daim önemini koruyan bir olgudur. İnsanlık tarihi kadar geçmişe sahip olan bu olgu, içerisinde birçok modeli barındırmaktadır. Günümüz de temsili demokrasilerde seçimlerde oy kullanmak birer vatandaşlık görevi olarak görülse de geçmiş dönemlerde bu durum çok farklıydı. Devletin yönetim mekanizmasında söz hakkına sahip olabilmek sıradan halkın ulaşabileceği türden bir hak değil belli başlı niteliklere sahip olan kişilere tanınan bir hak olarak karşımıza çıkmaktadır. Zaman içerisinde temsil sistemi yaygınlık göstermeye başlayıp, demokrasi kavramının özüne inildikçe bu tür ayrıcalık barındıran kısıtlamalara son verilmiştir. Bu çalışmada ele alınmak istenen konu, seçme hakkının temelini oluşturan oy kullanma hakkının bugünkü anlamını kazanmadan önce ki evrelerine değinerek genel oy hakkına giden süreci gözler önüne sermektir.</p>2024-10-14T00:00:00+03:00Telif Hakkı (c) 2024 Elif Hafize Bahathttps://nousacademyjournal.org/index.php/pub/article/view/16Tanrı Kanıtlamaları ve Çıkış Teorilerinin Tanrı Tasavvur Kuramları Açısından İncelenmesi2024-09-09T17:06:23+03:00Hamza Yaser Mahmoud Khraisyaser.khrais@ogr.sakarya.edu.tr<p>Semâ'daki yıldızlara doğru başını kaldıran insanın hayrete düşüşünden bu yana, Tanrı tarihin en mühim konusu olagelmiştir. İnsanların Tanrı ile ilişkileri ona dair oluşturdukları tasavvurlarla yakından ilişkilidir. Bu makalede, Tanrı tasavvur kuramları bağlamında Tanrıdan çıkış teorilerinde ve Tanrı kanıtlamalarında Tanrı'nın nasıl tasavvur edildiği incelenmektedir. Tanrı tasavvur kuramları, özünde bilişsel ve ilişkisel olmak üzere iki ana damar üzerinde şekillenmektedir. Bu iki ana başlığın altında, üç temel Tanrı tasavvur kuramı karşımıza çıkmaktadır. Bunlar: Nesne ilişkileri kuramı, Bağlanma kuramı ve Bilişsel gelişim kuramıdır. Bu kuramlar bağlamında, iki tür Tanrı tasavvuru ön plana çıkmaktadır. Birincisi, otorite mefhumu üzerine bina edilmiş olup Baba/kontrol/güç anlayışı etrafında şekillenmektedir. İkincisi ise muhabbet ve merhamet rabıtası ile ifade edilen Anne/seven Tanrı tasavvurudur. Araştırmamız, en isabetli teorinin bu iki kutbu mezceden bilişsel kuram olduğunu tespit etmektedir. Makalede bu kuramlar bağlamında ortaya çıkan olumlu ve olumsuz Tanrı tasavvurları detaylı bir şekilde incelenmektedir. Tanrı kanıtlamaları ve Tanrı'dan çıkış teorilerinden hareketle ortaya çıkan Tanrı tasavvurları, bu kuramlarla irtibatlandırılarak tespit edilecektir. Fiziki Tanrı kanıtlamaları ve ex nihilo görüşlerinin Baba Tanrı tasavvuru ile ilişkili olduğu tespit edilmektedir. Metafiziki Tanrı kanıtlamaları ve Sudur teorisinin geleneksel yorumu ise Anne Tanrı tasavvuruyla ilişkili olduğu öne sürülmektedir Akabinde bu tasavvurlar, bilişsel kuram zaviyesinden değerlendirmeye tabi tutulacaktır. Burada, ortaya çıkış teorilerinin geleneksel yorumundaki Tanrı tasavvurlarının bilişsel kurama tam anlamıyla mutabık olmadığı görülmektedir. Amacımız Tanrı tasavvurlarının bilişsel kuramı merkeze aldığımızda ortaya çıkan uyumsuzluklarını vurgulamak ve bu açıdan ilgili tasavvurların tutarlılığını tartışmaya açmaktır.</p>2024-10-14T00:00:00+03:00Telif Hakkı (c) 2024 Hamza Yaser Mahmoud Khraishttps://nousacademyjournal.org/index.php/pub/article/view/15Kadın’ın Varlıksal Değeri ve Toplumdaki Varoluşuna Dair Alternatif Bir Düşünce: Ali Şeriati Örneği2024-09-09T16:50:13+03:00Faruk Toybakir_2163@hotmail.com<p>Kadınların, tarih boyunca çocukların eğitimi ve kültürel değerlerin aktarımı gibi önemli roller üstlenmelerinin yanı sıra aynı zamanda toplumun vazgeçilmez bir unsuru oldukları yadsınamaz bir vakıadır. Buna rağmen, günümüz bazı aile ya da toplumlarında olduğu gibi tarihin birçok döneminde de erkeğin gölgesinde kalmış ve öteki olarak lanse edilip ikincil konumda olmuştur. Bununla beraber büyük ölçüde sosyal hayattan soyutlanmış ve özgürlüğü kısıtlanıp etkisizleştirilmesine rağmen toplumsal düzenin sağlanması gibi birçok sorumluluk yine kadına yüklenmiştir. Bu durumu uzun yıllar boyunca bir alın yazısı olarak telakki eden kadın, genellikle kendisinden güçlü olan erkeğin ya da “erkekçe” yorumlanan dinin boyunduruğu altında sömürülmüştür. Sanayi devrimi ile birlikte kadınların iş gücüne katılmasıyla beraber sosyal ve ekonomik bağımsızlıklarını kazanmaları için bir fırsatın ortaya çıktığı söylenebilir. Yine 20. yüzyılın ortalarından itibaren kadınlar, eğitim, iş gücü, sağlık ve sosyal hizmetler alanlarında önemli kazanımlar elde ederek özellikle feminist hareket sayesinde, toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadın hakları konusunda büyük bir etki yarattığı göz ardı edilemez. Ancak yine de bütüncül varoluşunu gerçekleştiremeyen kadının toplumdaki konumu ve bu konumun olabildiğince iyileştirilmesi, İranlı bir düşünür ve sosyolog olarak, toplumsal ve dini konulardaki derin analizleriyle tanınan Ali Şeriati’nin perspektifinden sunulmaya çalışılmıştır. Şeriati, İslam düşüncesini ve kadınların rolünü yeniden yorumlayarak, kadınların toplumda eşit haklara sahip olmalarını savunur. İslam'ın kadınlara yönelik adalet ve eşitlik vurgusunu ön plana çıkarır. Bununla beraber kendisi, kadının toplumsal rolünü vurgulayarak, sadece aile yapısının bir parçası olmadığını, aynı zamanda toplumun varoluşunu gerçekleştirebilmesi için de kadının kendi varoluşunu gerçekleştirmesini gerektiği hususunu kritik bir ön şart olarak belirtmiştir. Düşünürümüzün, söz konusu sorunun üstesinden, ancak alışılagelmiş ataerkil ve irrasyonel olan din anlayışlarından sıyrılıp ve sömürü düzenine dayanmakla beraber tanrısız bir hayat fikrine yelken açan batı kaynaklı fikirlerden uzak durularak gelinebileceğini yönündeki düşünceleri belirtilmiştir.</p>2024-10-14T00:00:00+03:00Telif Hakkı (c) 2024 Faruk Toyhttps://nousacademyjournal.org/index.php/pub/article/view/17Deizmin Vahyi Reddetme İddiasına Karşı Teizmin Savunması: Tanrı’nın Sıfatları Bağlamında Vahyin İmkânı Üzerine Bir Analiz2024-09-09T15:44:33+03:00Tuba Hartavitas_ad_253@hotmail.com<p>Bu makalede deizmin vahyi reddetme iddiası değerlendirilerek deizmin ve teizmin ayrım noktasını oluşturan vahyin ve vahye kaynak oluşturan mucizenin imkânından bahsedilmiştir. Deizmin ve vahyin imkânını savunan teistlerin iddiaları arasındaki farklar; Tanrı’nın sıfatları bağlamında karşılaştırılarak argümanları örnekler üzerinden analiz edilmiştir. Ayrıca vahiy ve mucize kavramlarının tanımları da verilerek deizmin iddialarında tartışmaya konu olan kavramların hangi türü olduğu ortaya konulmaya çalışılmıştır. Deizmin peygamberlik, vahiy, mucize, Tanrı’nın âleme müdahalesinin reddi gibi iddialarının mahiyeti açıklanmış ve deizmin cevabı verilmekten kaçınılan sorulara sebep olan yönleri Tanrı’nın sıfatları bağlamında analiz edilerek; vahyin, Tanrı’nın mutlak irade, kudret, ilim, adalet, iyilik sıfatlarının insanlara bir tezahürü ve lütfu olduğu tümevarım yöntemiyle açıklanmaya çalışılmıştır. Teizmin savunmasına dayanak olarak gösterdiği Tanrı’nın sıfatlarının ve doğal kanıtların vahiyle uyumu, tarihi ve kutsal kitaplardaki verilerin birbiriyle uyumlu olması şeklindeki veriler incelenmiş; filozofların ve teist anlayışların vahyi Tanrı’nın sıfatlarıyla nasıl bağdaştırdığı gösterilmeye çalışılmıştır. Deizmin reddettiği vahiy ve mucize gibi konuların imkânı Tanrı’nın sıfatlarıyla ilişkilendirilerek analiz edilmiştir.</p>2024-10-14T00:00:00+03:00Telif Hakkı (c) 2024 Tuba Hartavihttps://nousacademyjournal.org/index.php/pub/article/view/18Küreselleşmenin Ulus-Devlet Egemenliğine Meydan Okuması ve Orta Doğu’daki Çatışmalar2024-09-13T12:01:38+03:00Muharrem Bagirbagirmuharrem@gmail.com<p>Küreselleşme, son yıllarda uluslararası ilişkilerden politikaya, toplumsal yapılardan teknoloji ve kültüre kadar birçok alanda en çok tartışılan kavramlardan biri haline gelmiştir. Özellikle gelişmek ve ilerlemek isteyen toplumlar için kaçınılmaz bir süreç olarak görülmekte, bu sürece kayıtsız kalmak neredeyse imkânsız hale gelmektedir. Bauman’ın belirttiği gibi, küreselleşmiş bir dünyada yerel kalmak, toplumsal geri kalmışlık ve tecrit anlamına gelebilir. Küreselleşmeye direnerek yerel kalma çabası, daha büyük sosyal ve politik sorunları da beraberinde getirmektedir. Bununla birlikte, küreselleşmenin etkileri sadece politik veya ekonomik bağlamda kalmayıp, kültürel kimlikler üzerinde de derin bir etki yaratmaktadır. Kültürel kimlikler, küreselleşmenin baskısıyla homojenleşme tehdidi altında kalabilir, bu da yerel kültürlerin zamanla erozyona uğramasına yol açabilir. Küreselleşmenin en çok etkilediği yapılar arasında ulus-devletler öne çıkmaktadır. Geleneksel olarak devlet, egemenliğin temsilcisiydi. Ancak küreselleşme ile birlikte bireyler, topluluklar, çok uluslu şirketler ve çok taraflı örgütler önemli politik aktörler olarak ortaya çıkmış ve devletin tek başına dominant aktör olma rolü büyük ölçüde zayıflamıştır. NATO, Birleşmiş Milletler (BM), Dünya Ticaret Örgütü (WTO) ve Uluslararası Para Fonu (IMF) gibi uluslararası kuruluşların genişlemesi, ulus-devletlerin egemenlik alanlarını daraltmıştır. Bu tür uluslararası kuruluşlar, küresel politikaları şekillendirirken, yerel hükümetlerin karar alma süreçlerine doğrudan veya dolaylı yollardan müdahale edebilir. Bu da özellikle bağımsızlık ve egemenlik kavramlarının sorgulanmasına yol açmaktadır. Küreselleşmenin etkileri, özellikle az gelişmiş ülkelerde daha belirgin olmuştur. Orta Doğu’da yer alan Afganistan, Irak, Suriye ve Lübnan gibi ülkelerde mezhepsel ve etnik gruplar arasındaki gerilimler, küreselleşmenin tetiklediği kimlik krizleri ile daha da derinleşmiştir. Bu ülkelerdeki kırılgan devlet yapısı, güçlü sivil kurumların eksikliği ve gelişmemiş demokratik kültür, yaygın çatışmalara ve istikrarsızlığa neden olmuştur. İç savaşlar ve sürekli çatışmalar, bu ülkelerdeki ulus inşası süreçlerini ciddi şekilde kesintiye uğratmıştır. Özellikle bu bölgelerdeki ülkeler, küresel dinamiklere uyum sağlamaya çalışırken hem iç hem de dış politik baskılar altında kalmaktadırlar. Bu durum, uluslararası arenada daha fazla müdahaleye açık hale gelmelerine neden olmaktadır.</p>2024-10-14T00:00:00+03:00Telif Hakkı (c) 2024 Muharrem Bagir